Uyuyan Güzel ve Keloğlan’ın Billur Köşk’teki Macerası
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; masallar diyarında güzelliği dillere destan Billur Köşk yükselirmiş. Bu köşkün içinde yıllardır derin bir uykuya dalmış olan Uyuyan Güzel yaşarmış. Rivayete göre, onu sadece gerçek bir iyilik dokunuşu uyandırabilirmiş.
Bir gün, köyünden sıkılan ve yeni bir macera arayan Keloğlan, eline sazını alıp yollara düşmüş. Günlerce dağ, dere, orman aşmış. Yorulduğu bir akşamüstü, bir ağacın gölgesinde dinlenirken Nasrettin Hoca çıkagelmiş.
“Selamünaleyküm Keloğlan!” demiş Hoca gülerek. “Aleykümselam Hocam!” demiş Keloğlan, “Ben Billur Köşk’ü arıyorum. İçinde uyuyan bir prenses varmış, ona yardım etmek istiyorum.”
Nasrettin Hoca, Keloğlan’ın bu iyilik dolu niyetine gülerek ama bir o kadar da ciddi bir bakışla bakmış. “Evlat,” demiş, “Billur Köşk’e giden yolu herkes bilmez. Ama bir bilene soralım!”
Beraber yola koyulmuşlar ve çok geçmeden yaşlı, bilge Dede Korkut’un yanına varmışlar. Uzun sakalları, heybetli duruşu ve sıcak gülümsemesiyle Dede Korkut, Keloğlan’ı ve Nasrettin Hoca’yı karşılamış.
“Hoş geldiniz yiğitler!” demiş. “Billur Köşk, doğunun en uçsuz bucaksız çölünün tam ortasında yer alır. Yolu bulmak için yüreğinizde iyilik, aklınızda sabır, dilinizde güzel söz taşımalısınız.”
Dede Korkut, Keloğlan’a altın işlemeli küçük bir aynayı hediye etmiş. “Bu ayna sana doğru yolu gösterecek,” demiş. Keloğlan aynayı alıp teşekkür etmiş. Nasrettin Hoca ise yine esprili bir dille, “Ben de bu yolda bir eşek bulsam da binsen!” diye gülmüş.

Yol uzun ve zorluymuş. Birçok dikenli yol, kurak vadi, serap gibi görünen saraylar geçmişler. Sonunda ayna ışıldamaya başlamış ve Billur Köşk’ün kapısı önlerinde belirmiş. Köşk öyle bir parlıyormuş ki, sanki güneşin kendisi kristale dönüşmüş.
Keloğlan ve Nasrettin Hoca içeri girmişler. Köşkün içinde ince ince işlenmiş billur sütunlar, tavanda altın yıldızlar, yerde rengarenk halılar varmış. En sonunda, billurdan bir yatağın üstünde derin uykusunda yatan Uyuyan Güzel’i görmüşler.
Keloğlan, Dede Korkut’un verdiği aynayı eline alıp prensesin yanına yaklaşmış. Prensesin üzerine sevgiyle eğilip aynayı kalbine doğru tutmuş. Aynadan bir ışık yayılmış; odada saklı olan iyilik ve sevgi Uyuyan Güzel’e dokunmuş.
Birden Uyuyan Güzel gözlerini aralamış ve derin bir nefes almış. Göz göze geldiklerinde Keloğlan’ın utangaç bir gülümsemesi varmış. Uyuyan Güzel, “Sen misin beni uyandıran?” diye sormuş. Keloğlan başını sallamış, “Benim, ama bu aynadaki iyilik ve dostlarımızın duaları sayesinde oldu,” demiş.

O anda Nasrettin Hoca gülerek, “Dünyada en güçlü sihir, iyi bir kalptir!” demiş. Uyuyan Güzel de gülümseyip, “Doğru söylüyorsun Hoca’m,” demiş.
Billur Köşk yeniden neşeyle dolmuş. Keloğlan, Nasrettin Hoca ve Uyuyan Güzel sarayın bahçesinde Dede Korkut’un anlattığı masalları dinlemişler. Böylece dostluk, sevgi ve iyilik bir kez daha galip gelmiş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı anlatana, biri dinleyene, biri de iyilik peşinde koşan herkese!